Bu mekanın seslerini,
görünümünü, anlatılarını, suskunluklarını, diyaloglarını ve sessizliklerini
anlamaya çalışıyor, yinelenen bir yabancılık duygusuyla şu soruyu soruyordu
kendine; Kimdi bu insanlar? Nereden geliyor ve yüzlerindeki ince çizgileri,
çoğalan ve bağışlayan görünümleriyle, ellerini doğrulttukları ve gizledikleri
yerlerden hangi gerekçelere dayanarak çıkartıyor; sözcükleri nasıl büyük bir
iştahla ve arzuya dayanarak sarf ediyorlardı?
Uzaklığını
anlayabiliyordu; imkanlarını dayanaksız bir çözülüşle terk ettiği ince bir
sesin arkasına sığınarak şöyle söylüyordu;
‘’Merhaba,
hoşgeldiniz. Ne istersiniz?’’
Duyguları,
mimikleri, imaları, kaygıyı ve korkuyu, nefreti, tiksinti ve çekinmeyi
anlayabiliyordu. Neydi peki tam olarak yabancı gelen, anlam verilemeyen?
Gerçeği ayırt
edebilmek için, hangi kurgulara dayanmak gerekliydi? Hangi imaları açık etmek
ve kapalı hangi sözcüğü susarak ve telaşla geçiştirmek gerekliydi?
Uzatılan
bakışlar, kıvrılan bir dudak , içe dönen bir avuç, sıkılan bir yumruk,
gereğinden fazla süren bir yineleme haliyle tekrarlanan cümleler, an’lar
(hatırladıkça bozunan),
Duygular iyi ve
kullanışlıydı. Üzgün olabilirdi. Şaşırabilir, üzülebilir, öfkelenebilirdi. Umursamaz
bir görünümle tedirginliğini gizleyerek, üzerinden geçilmiş her ek ve takının
bir bir yerleri tespit edilebilir; düşünceler ve kurgular tahmin edilebilir ve
böylece nihayetinde olduğu yerden bakarak yeniden tekrar edilebilirdi aynı
bayağılık ve tonlamayla. Bir yansımayla ancak anlam kazanabiliyordu her şey.
Bir gölge ve silik bir silüet belirli yerlerden belirsiz anlarda seçilebiliyordu.
Buydu tam olarak o’nu oluşturan;
‘’Merhaba, hoşgeldiniz.
Ne isterdiniz?’’
Gün aşırı devam
eden bir ses;
‘’Döneceğinizi
düşündüğünüz yöne doğru neden ilerlemediğinizi varsayıyorum.
Burası boş. Soluk
alıp verdiğiniz bu yerden döndüğünüzde göreceğiniz her insan ve her ses deforme
olmuş, kırılmış ve paramparça elleriyle size nereye ilerleyeceğinizi, nasıl
davranacağınızı, güleceğinizi, ağlayacağınızi, susacağınızi söyleyecek. Artık
bir oyun olmaktan çıkıyor. Kendinizi muhafaza edecek yeni bir alan yaratın.
Lütfen.’’
Bir irkilmeyle
kendime geliyor ve etrafıma bakınıyorum. Aslına bakılırsa açık bir alan insanlar,
masa ve sandalyeler, ağaçlar, her şey ve yerli yerinde. D.Abla içeride,
mutfakta bir şeylerle uğraşıyor, E. Sakince her zamanki gibi Ö.Abi ile bir konu
hakkında uzunca ve bir yere varmayan konuşmalarına devam ediyor.
Demin olan neyin
nesiydi? Kendimi nereye muhafaza edeceğimi ve hangi yöne doğru bir adım.. Bir
dakika, yön, taraf, kişiler, sesler.. Bunlar ne demek oluyordu?
Bir masa daha
geldi. Kalkmalıyım hemen.
‘’Merhaba, hoş
geldiniz..’’
Yinelenen. Talep
eden ve yukarı noktasında sönümlenen bir arzu, jestler ve mimikler;
‘’Benim ve
arkadaşım için.. Aslında ne isterim.. Şöyle yapalım.. Ben daha önce.. Şunu mu
istesem.. Nasıl yapalım.. Geçen sefer şöyle..’’
‘’… ne
isteyeceğine karar vermek; bir seçim. Kim olacağına karar vermek; hangi
koşullarda ve hangi mekanda seçebileceğin, satın alabileceğin,
paylaşabileceğin, görünümünden memnun olabileceğin bir seçim. Ne olabilirdi ?
Haydi bir şey söyle.. Şimd..’’
‘’Aferdersiniz..
Pardon. Hey.. Burada mısınız?’’
‘’Evet. Ben bir
tost alacağım yanına da bir çay,..’’
‘’Ben de şundan
istiyorum.. Bir de..’’
‘’ Tabi ki. Hemen
getiriyorum.’’
‘’Çaylar önden
gelebilir mümkünse..’’
‘’Tamamdır..’’
Yine oluyor. Neyim
var benim? Acaba ne kadar süre sessizce bekledim orada? Bir şey fark ettiler
mi? Garip bir durum. Umarım istemeden de olsa rahatsız etmemişimdir. Şu masaya
da bakayım dönünce uzun süredir bekliyorlar. Acaba D. Abla içeride mi? Ne
yapıyor, şimdi öğreniriz..
Akşam vakti
olağan durumları tekrar ediyor. Kendine telkin etmeye çalışıyordu.
Konuşulanlar, söylenen ve sarf edilenlerin bir gereği ve manası var mıydı?
Hangileri kalmıştı zihninde?. Daha önce de olmuştu. Bir çok kereler kendini bu
boşluk anlarında yeri ve zamanı kestiremeyecek halde buluveriyordu. Şimdi
dayanak noktaları gerekiyordu. Dayanacağı an hakikatin kaç yerinden
çözüneceğini biliyor muydu?
‘’Evet. Benden
bir tost istedi, bir de çay. Garip bir durum yok bunda. Kahvesini geç götürdüğüm
kadın biraz memnun değildi bu durumdan ama sanırım büyütülecek bir yan yok.’’
Yüzlerini ve
ellerini anlamak gerekliydi en başta. Sözcükler, cümleler, tonlamalar,
tamamlanan bir duygu. Mimikler ve hoşnutsuzluk belirten birkaç ünlem. Bunlara
alışmak zaman almıştı. Aşina olduğu iletişim biçiminden ve dilden yoksun olmak,
kapatılan bir zihnin kendine bir yönergeler ve işaretler tablosu oluşturmak
için giriştiği bir çabaydı. Bazen bir yöne doğru seyrilen bir bakışın
doğrultusunda olmak; bir sese ulaşmak için, geldiği yöne doğru bir bakış
atmanın kaç farklı tonu olabileceğını düşünüyordu. Kaç farklı biçimde ve seste
olabilirdi bir yargı? Kendini boşlukta süzülen imaları ve anlamları yakalamak
için çaresizce seyrederken buluyordu, boşluk; ne anlatıyordu o’na? Bırakmasını
istiyordu kendisini, usulca, kollarına.
Akşama doğru eve
dönmek için davranıyordu şimdi koridora doğru. Her iş ve ayrıntı düşünülmüştü.
Yerler paspaslanmış, tuvaletler temizlenmiş, bulaşıklar yıkanmıştı. Sükun
anları hoşuna gidiyordu. Sessizlik ve insanların olmayışı, bu o’na bir alan
yaratıyordu. Yeniden kuruyordu şimdi her diyaloğu her cümle o’nun için
tekrarlanıyordu. Her durgunluk o’nun için tekrar bir anlam kazanıyordu.
Saatlerce giriştiği sohbetler ve güler yüzlü insanlarla çevrili oluyordu,
herkes memnun ve huzurluydu. Gariplik yalnızca aksinin düşünülmesiydi şimdi.
‘’Neden bekledim
orada? Bakın şimdi.. Tabi ki endişelecek bir şey yok, hahah elbette söylerim,
sizde..’’ Artık gidilebilirdi buradan. Belki biraz dinlenmek gerekliydi. Bir
kesik ve devam eden ardından;
‘’Anlamıyorsunuz
hala. Olayın ciddiliğini kavrayamıyorsunuz. Sizinle dost olamayacaklar bu
insanlar, onlar için değersiz ve sıradan birisiniz sadece, artık bir şeyler
yapılmalı. Burada beklemenizin bir anlamı yok. Kendinizin ve bizim zamanımızı
alıyorsunuz yalnızca..’’
‘’Görmüyor
musunuz?! Bağışlanacak bir tarafı yok bunun, bu günkü o bekleyiş anında
düşündüklerinizi hatırlayın, ne söylüyorsunuz kendinize, ne için söylüyorsunuz?
Kime hitap ediyorsunuz asıl olarak?..’’
‘’Tekrar
ettiğiniz ve üzerinden geçtiğiniz her an sizi hapsedecek kendine, burada
kendinize yaptığınız şeye izin vermeyin, bizim için değerlisiniz. Lütfen, gidin
buradan’’
‘’X, Duyuyor
musun beni. X! Ablacım, ne yapıyorsun burada tek başına oturmuş Allah aşkına?’’
‘’Hı? Efendim D.
Abla. Öyle, biraz yorulmuşum galiba kalkacağım şimdi.’’
‘’Tamam canım,
fazla düşünme ama, birazdan kapatıyoruz (ufak bir gülüşme) Annenlere de
selam..’’
Söylememeliyim.
Hayır! anlatmalıyım. Kime anlatacağım? Ne söyleyeceğim? Ne demek istiyorum
kendime, biraz fazla mı yükleniyorum acaba son zamanlarda? Biraz dinlenmem
gerekiyor sanırım.
Sakince
ilerliyor, sokağı ve geride kalan günü düşünerek; tekrar ediyordu zihninde tüm
yönler. Şöyle olmalıydı aslında, hayır belki de şöyle söylenmeliydi, duraksama
an’larına bir çözüm bulmak gerekti. Aklı bunun için buyuruyordu. Sokağı tam
dönecekken tanıdık bir yüz gördüğünü düşündü, ışığın ona bakan tarafına doğru
ilerlemeye, seçtiği bu tekil yabancının kim olduğunu anlamak üzere bir adım daha
attı.
Sokağın diğer
yanına doğru seyredince; sakince bir bakışla tanımak istedi onu,
‘’Herhalde birine
benzettim.. Saat geç oldu. En iyisi otobüsü yakalamaya çalışayım..’’
…
‘’Hakikati
yalnızca bir anlığına elinde tutmuş olanlar için
Çok geç artık,
yanacak elleri.. Tanık olmuş olanlar için ise getiremeyecek hiçbir bahar güneşi
ışığı geri!’’
‘’Ne oluyor? Sen
kimsin?! Neden bana böyle söylüyorsun?’’
Birkaç adım
hızlanacak , karanlığın yuttuğu merdivenlerden sessizce kimsenin olmadığını
anlayarak Tedirgin; geldiği yönü ve ara sokağı geçerek, devam etmek için
yalnızca.. Devam edebilmek için.
Çözülüşü
anımsamak için bir bir geçiyorum yanınızdan, sizin için bir kere daha
dağıtıyorum ellerime yalınlığı. Bu bana verecek bir ikilemi; ölmek istiyorum,
gözlerinizin önünde ve kararlı.
Sabahın erken
vakitlerini seviyordu. Güne bir kere daha başlarken Şimdi K. Amca ilk çayı hazırlamış , masaları
düzen ve nizamına dikkat ederek her ayrıntıyı düşünmüş, gerisin geri yaslanmış
ve oturduğu yerden insanların güne başlamasını; sakince ve oturduğu sandalyeden.