14 Haziran 2022 Salı

 Şimdi sürdüğü haliyle; 


Senin ellerin sürükledi beni buraya,

Bu açık yerde bak! Benimle birliktesin ve yansımamla

Sana durma! demek isterdim. Ellerinde tutuyorken hayatımı,

Bakma diyemezdim. Görme, diyemezdim.

Sana Hayır! demek bir seçenek değildi benim için.

Karşına gelmek bir yokluğu, bir terk edişle birlikte çağırıyordu!

Yüzüme bak!

Bana bak!



Benimle konuşmak zorundasın.

Ve duymak zorundasın, sana sesleniyorken ben.

Beni, tekrar var edebilmek mümkün olsa eğer,

Yine de terk edebilir miydin!

Sana soruyorum! Burada karşımda duruyorsun!

Bu giysiler, o gülüş ve bakış!

Şimdi karşındaki kim?

Kim bakıyor sana?

Kim var bu gözlerin içinde?

Neden sana seslenmedim sanıyorsun senelerdir? 

Neden duymadın sesimi? 

Neden?


Cevap ver bana!


Beni ellerinle yok oluşa sürüklerken; hiç yandı mı canın? 

5 Mart 2022 Cumartesi

 

Bu mekanın seslerini, görünümünü, anlatılarını, suskunluklarını, diyaloglarını ve sessizliklerini anlamaya çalışıyor, yinelenen bir yabancılık duygusuyla şu soruyu soruyordu kendine; Kimdi bu insanlar? Nereden geliyor ve yüzlerindeki ince çizgileri, çoğalan ve bağışlayan görünümleriyle, ellerini doğrulttukları ve gizledikleri yerlerden hangi gerekçelere dayanarak çıkartıyor; sözcükleri nasıl büyük bir iştahla ve arzuya dayanarak sarf ediyorlardı?

Uzaklığını anlayabiliyordu; imkanlarını dayanaksız bir çözülüşle terk ettiği ince bir sesin arkasına sığınarak şöyle söylüyordu;

‘’Merhaba, hoşgeldiniz. Ne istersiniz?’’

Duyguları, mimikleri, imaları, kaygıyı ve korkuyu, nefreti, tiksinti ve çekinmeyi anlayabiliyordu. Neydi peki tam olarak yabancı gelen, anlam verilemeyen?

Gerçeği ayırt edebilmek için, hangi kurgulara dayanmak gerekliydi? Hangi imaları açık etmek ve kapalı hangi sözcüğü susarak ve telaşla geçiştirmek gerekliydi?

Uzatılan bakışlar, kıvrılan bir dudak , içe dönen bir avuç, sıkılan bir yumruk, gereğinden fazla süren bir yineleme haliyle tekrarlanan cümleler, an’lar (hatırladıkça bozunan),  

Duygular iyi ve kullanışlıydı. Üzgün olabilirdi. Şaşırabilir, üzülebilir, öfkelenebilirdi. Umursamaz bir görünümle tedirginliğini gizleyerek, üzerinden geçilmiş her ek ve takının bir bir yerleri tespit edilebilir; düşünceler ve kurgular tahmin edilebilir ve böylece nihayetinde olduğu yerden bakarak yeniden tekrar edilebilirdi aynı bayağılık ve tonlamayla. Bir yansımayla ancak anlam kazanabiliyordu her şey. Bir gölge ve silik bir silüet belirli yerlerden belirsiz anlarda seçilebiliyordu. Buydu tam olarak o’nu oluşturan;

 

‘’Merhaba, hoşgeldiniz. Ne isterdiniz?’’

Gün aşırı devam eden bir ses;

‘’Döneceğinizi düşündüğünüz yöne doğru neden ilerlemediğinizi varsayıyorum.

Burası boş. Soluk alıp verdiğiniz bu yerden döndüğünüzde göreceğiniz her insan ve her ses deforme olmuş, kırılmış ve paramparça elleriyle size nereye ilerleyeceğinizi, nasıl davranacağınızı, güleceğinizi, ağlayacağınızi, susacağınızi söyleyecek. Artık bir oyun olmaktan çıkıyor. Kendinizi muhafaza edecek yeni bir alan yaratın. Lütfen.’’

Bir irkilmeyle kendime geliyor ve etrafıma bakınıyorum. Aslına bakılırsa açık bir alan insanlar, masa ve sandalyeler, ağaçlar, her şey ve yerli yerinde. D.Abla içeride, mutfakta bir şeylerle uğraşıyor, E. Sakince her zamanki gibi Ö.Abi ile bir konu hakkında uzunca ve bir yere varmayan konuşmalarına devam ediyor.

Demin olan neyin nesiydi? Kendimi nereye muhafaza edeceğimi ve hangi yöne doğru bir adım.. Bir dakika, yön, taraf, kişiler, sesler.. Bunlar ne demek oluyordu?

Bir masa daha geldi. Kalkmalıyım hemen.

 

‘’Merhaba, hoş geldiniz..’’

Yinelenen. Talep eden ve yukarı noktasında sönümlenen bir arzu, jestler ve mimikler;

‘’Benim ve arkadaşım için.. Aslında ne isterim.. Şöyle yapalım.. Ben daha önce.. Şunu mu istesem.. Nasıl yapalım.. Geçen sefer şöyle..’’

 

‘’… ne isteyeceğine karar vermek; bir seçim. Kim olacağına karar vermek; hangi koşullarda ve hangi mekanda seçebileceğin, satın alabileceğin, paylaşabileceğin, görünümünden memnun olabileceğin bir seçim. Ne olabilirdi ? Haydi bir şey söyle.. Şimd..’’

 

‘’Aferdersiniz.. Pardon. Hey.. Burada mısınız?’’

‘’Evet. Ben bir tost alacağım yanına da bir çay,..’’

‘’Ben de şundan istiyorum.. Bir de..’’

‘’ Tabi ki. Hemen getiriyorum.’’

‘’Çaylar önden gelebilir mümkünse..’’

‘’Tamamdır..’’

Yine oluyor. Neyim var benim? Acaba ne kadar süre sessizce bekledim orada? Bir şey fark ettiler mi? Garip bir durum. Umarım istemeden de olsa rahatsız etmemişimdir. Şu masaya da bakayım dönünce uzun süredir bekliyorlar. Acaba D. Abla içeride mi? Ne yapıyor, şimdi öğreniriz..

Akşam vakti olağan durumları tekrar ediyor. Kendine telkin etmeye çalışıyordu. Konuşulanlar, söylenen ve sarf edilenlerin bir gereği ve manası var mıydı? Hangileri kalmıştı zihninde?. Daha önce de olmuştu. Bir çok kereler kendini bu boşluk anlarında yeri ve zamanı kestiremeyecek halde buluveriyordu. Şimdi dayanak noktaları gerekiyordu. Dayanacağı an hakikatin kaç yerinden çözüneceğini biliyor muydu?

 

‘’Evet. Benden bir tost istedi, bir de çay. Garip bir durum yok bunda. Kahvesini geç götürdüğüm kadın biraz memnun değildi bu durumdan ama sanırım büyütülecek bir yan yok.’’

Yüzlerini ve ellerini anlamak gerekliydi en başta. Sözcükler, cümleler, tonlamalar, tamamlanan bir duygu. Mimikler ve hoşnutsuzluk belirten birkaç ünlem. Bunlara alışmak zaman almıştı. Aşina olduğu iletişim biçiminden ve dilden yoksun olmak, kapatılan bir zihnin kendine bir yönergeler ve işaretler tablosu oluşturmak için giriştiği bir çabaydı. Bazen bir yöne doğru seyrilen bir bakışın doğrultusunda olmak; bir sese ulaşmak için, geldiği yöne doğru bir bakış atmanın kaç farklı tonu olabileceğını düşünüyordu. Kaç farklı biçimde ve seste olabilirdi bir yargı? Kendini boşlukta süzülen imaları ve anlamları yakalamak için çaresizce seyrederken buluyordu, boşluk; ne anlatıyordu o’na? Bırakmasını istiyordu kendisini, usulca, kollarına.

 

Akşama doğru eve dönmek için davranıyordu şimdi koridora doğru. Her iş ve ayrıntı düşünülmüştü. Yerler paspaslanmış, tuvaletler temizlenmiş, bulaşıklar yıkanmıştı. Sükun anları hoşuna gidiyordu. Sessizlik ve insanların olmayışı, bu o’na bir alan yaratıyordu. Yeniden kuruyordu şimdi her diyaloğu her cümle o’nun için tekrarlanıyordu. Her durgunluk o’nun için tekrar bir anlam kazanıyordu. Saatlerce giriştiği sohbetler ve güler yüzlü insanlarla çevrili oluyordu, herkes memnun ve huzurluydu. Gariplik yalnızca aksinin düşünülmesiydi şimdi.

‘’Neden bekledim orada? Bakın şimdi.. Tabi ki endişelecek bir şey yok, hahah elbette söylerim, sizde..’’ Artık gidilebilirdi buradan. Belki biraz dinlenmek gerekliydi. Bir kesik ve devam eden ardından;

‘’Anlamıyorsunuz hala. Olayın ciddiliğini kavrayamıyorsunuz. Sizinle dost olamayacaklar bu insanlar, onlar için değersiz ve sıradan birisiniz sadece, artık bir şeyler yapılmalı. Burada beklemenizin bir anlamı yok. Kendinizin ve bizim zamanımızı alıyorsunuz yalnızca..’’

‘’Görmüyor musunuz?! Bağışlanacak bir tarafı yok bunun, bu günkü o bekleyiş anında düşündüklerinizi hatırlayın, ne söylüyorsunuz kendinize, ne için söylüyorsunuz? Kime hitap ediyorsunuz asıl olarak?..’’

 

‘’Tekrar ettiğiniz ve üzerinden geçtiğiniz her an sizi hapsedecek kendine, burada kendinize yaptığınız şeye izin vermeyin, bizim için değerlisiniz. Lütfen, gidin buradan’’

‘’X, Duyuyor musun beni. X! Ablacım, ne yapıyorsun burada tek başına oturmuş Allah aşkına?’’

‘’Hı? Efendim D. Abla. Öyle, biraz yorulmuşum galiba kalkacağım şimdi.’’

‘’Tamam canım, fazla düşünme ama, birazdan kapatıyoruz (ufak bir gülüşme) Annenlere de selam..’’

Söylememeliyim. Hayır! anlatmalıyım. Kime anlatacağım? Ne söyleyeceğim? Ne demek istiyorum kendime, biraz fazla mı yükleniyorum acaba son zamanlarda? Biraz dinlenmem gerekiyor sanırım.

Sakince ilerliyor, sokağı ve geride kalan günü düşünerek; tekrar ediyordu zihninde tüm yönler. Şöyle olmalıydı aslında, hayır belki de şöyle söylenmeliydi, duraksama an’larına bir çözüm bulmak gerekti. Aklı bunun için buyuruyordu. Sokağı tam dönecekken tanıdık bir yüz gördüğünü düşündü, ışığın ona bakan tarafına doğru ilerlemeye, seçtiği bu tekil yabancının kim olduğunu anlamak üzere bir adım daha attı.

Sokağın diğer yanına doğru seyredince; sakince bir bakışla tanımak istedi onu,

‘’Herhalde birine benzettim.. Saat geç oldu. En iyisi otobüsü yakalamaya çalışayım..’’

‘’Hakikati yalnızca bir anlığına elinde tutmuş olanlar için

Çok geç artık, yanacak elleri.. Tanık olmuş olanlar için ise getiremeyecek hiçbir bahar güneşi ışığı geri!’’

‘’Ne oluyor? Sen kimsin?! Neden bana böyle söylüyorsun?’’

Birkaç adım hızlanacak , karanlığın yuttuğu merdivenlerden sessizce kimsenin olmadığını anlayarak Tedirgin; geldiği yönü ve ara sokağı geçerek, devam etmek için yalnızca.. Devam edebilmek için.

Çözülüşü anımsamak için bir bir geçiyorum yanınızdan, sizin için bir kere daha dağıtıyorum ellerime yalınlığı. Bu bana verecek bir ikilemi; ölmek istiyorum, gözlerinizin önünde ve kararlı.

Sabahın erken vakitlerini seviyordu. Güne bir kere daha başlarken  Şimdi K. Amca ilk çayı hazırlamış , masaları düzen ve nizamına dikkat ederek her ayrıntıyı düşünmüş, gerisin geri yaslanmış ve oturduğu yerden insanların güne başlamasını; sakince ve oturduğu sandalyeden.


8 Aralık 2021 Çarşamba

 Kesik.

Düşünüyorum senin varlığına dair kurduğum düşlemleri.

‘’Yeter artık! Yaşamak istemiyorum, acı veriyor an’lar bana!. Seninle tükeniyor tüm varlığım, yokluğun bir kere daha. Durmadan zehirliyorum! Uyandırıyorum seni, ince bir dokunuşla! Ürkek gözlerle tanık oluyorum, yitiminin karşısında’’

‘’Şimdi ne yapacağım o’na biliyor musun? O bana ait, anlıyor musun? O’na nasıl sahip olacağımı, üzerinde neler yapacağımı tahmin bile edemezsin. O benim! Sadece benim!.. Sen de kim oluyorsun?

Şimdi tutacağım ellerimde o’nu ve yaşamına dair her şeyi. Kendisi yalvaracak bunun için; ellerimde tutmam için gövdesini, kendi isteğiyle uzanacak kollarıma; en sonunda kenetleyecek ellerimi,

İsteyecek büyük bir iştahla, ona sahip olmamı. ’’

O sırada elini büyük bir çeviklikle torpidonun gözünde olan silaha atıyor, yüzü darmadağın olmuş kadın.

‘’Eh yeter lan! (Doğrultarak elindekini) Senelerce bekledim lan seni! Bunun için miydi her şey? Şu haline bak!.. Bir de karşıma gelmiş bana ne tatava yapıyorsun, kimsin ulan sen?’’

Bir diğer tarafa doğrulan silah.

‘’Yettin lan sende, başlarım lan sizin..’’

‘’Kimsin hakikaten kardeşim sen? Gelmiş burada..’’

Kesik bir yerden başlıyor ufak dokunuşlarla. İlerliyor; gecenin bir yarısında; durmadan kanıyorum. Durmadan zemine bakıyorum. Etrafını çizdiğim her görüntü için; her an için, bağışlanmak istiyorum.

Geceye ağlıyorum. Başım dönüyor. Burada bir kimseyi oluşturuyorum. Hareket noktaları, saatler ve kaybolan an’lar. Duyacağımı hissediyorum tekrar, bana sesleniyorsun, bir yalanı, gerçeği, aşk’ı anlamlandırıyorsun;

 

‘’O çocuk sendin

 O’na yardım etmelisin. Kurtarmalısın o’nu tanık olduğu anlardan,

 Ürkek gözlerle seyrediyor, yitimi.

 Sessiz, çok sessiz. Kayıtsız ve tepki vermiyor.

 Duy o’nu. Gör o’nu

 Yoksa geç olacak her şey için

 Beklendiğinde karşısında ölümün

 Bağışlayacak ertesinde; gözleri kapanırken

 Sönecek ellerinde, nefesi

 Seyrederken şimdi, önünde kıpırtısız, soğumaya başlayan bedeni’’

16 Kasım 2021 Salı

 

Tedirgin ve gayretli, arıyor durmadan. Zihninde bir an’ın resmi. Düşmüş, yaralanmış, karşılaşmamış henüz. Birden fazla yüzün olabileceğini, birden fazla olasılığın, gerçeğin ve hakikatin. Darmadağın olabileceğini; tüketebileceğini günün ertesinde. Ürküyor, titriyor, soluyor mekanı kendiyle birlikte, arzulamak ve çabalamak istiyordu. Kurtulmak ve kapanmak. Sonsuz kapanış. İçe doğru çökmek. Neredeydi tam olarak sınır? Nerede duruyordu? Hangi saati ve acıyı yaşatıyordu? Hissetmiyorum.

Hissetmiyorum sana dair söyleyeceklerimi. Bir kimsenin yitmesi. Bir sesin kesilmesi. Bana baktığında kendi kaybını anımsıyordun. Çocukluğun, kızlığın, öylesine uzanıyordu kollarıma. Rahatsız olmuyordu hiç kimse. Aldırmıyordu veya. Kırmak istiyorum; ellerime bıraktığın bu zamanı. Küçük damlaların üzerine çiziyorum zihnimi. Ben durmadan tükeniyorum. İyi olmak ve güzel olabilmek istiyorum tıpkı senin gibi. Ellerime bıraktığında ise çehreni, neden durmadan boğuyor ve sakinleşmiyorum. Hayır!

İyileşmemeli.

En mahreme dokunuyorum. O en ilke. Kesik kesik çiziyorum bu resmi. Bana bakacaklar beni görecekler diye saklanıyorum.

Duruyorum öylece. Kendi içime saklanarak. Sana zarar gelmesin diye, yaralıyorum ellerimi. Dokunduğum yerler ve mekanlar neden kanıyorlar durmadan? Neden hikaye bir değil bir çok yerinden çöküyor?

Sarf etmeden; tüm güzelliklerin seni anımsatacağını sanıyorum.

29 Ekim 2021 Cuma

 

Böylesine gezinmenin bir anlamı var mı? Aklın seyredilişini, derinlerden kurulan bir kavramı, bir sessizliği anlamak üzere, baskının tüm anlamsızlığını yok etmek için; yeniden yaratılmak için; sözcüklerle ve cümlelerle. Bekleyişle ve duyumla. Ne kadar süredir burada; hangi bakışla ve gerçekle başbaşa kaldığında, yeniden kuruyorum her an’ı, her şekilde ve her sesle.

Seni bir bankın üzerinde bir sesle irkilerek seyrediyorum. Bir kısmını anlamaya çalışıyor. Bir kısmını susturmaya çalışıyorum.

‘’Güvenli değil hiçbir yer. Lütfen, gidin buradan. Artık durduramayacağız. Eviniz bile güvende değil artık.’’

Her köşeye saklanıyorum. Artık zihnime bir düğüm oluşturmak için; yüzü sese gizleyen ve bakarken sana, seni ardında bir gülüşle seyreden her şeyi. Dayanacağım noktaları kaldıran, bana yazmaktan başka bir çare bırakmayan;

‘’Üzerine giydiğin bu ölü giysilerini değil, kaldırımın üzerinde otururken; sessizce kayboluyordu suretin, sen yavaşça uzanıyordun göğsüme. Benim sevdiğim çocuk oydu. Burada gördüğüm ise sen değilsin. Ölü bir giysiden başka bir şey değil.’’

 

İyileştirmek için bir kesiği; omzuna dokunarak yavaşça okşuyorum. Vücudunun kıvrımlarını ve seslerini gezinmek için bölmek istiyorum. Sözlerini kesiyorum. Suratını büyük bir merakla inceliyorum. Kendi yansımama bakarken bir derinliğin seyrini anlıyorum. Bir tamamlanmamışlığın ve gezintinin gereğini anlamak istiyorum. Karşıma çıkıyorlar, üzerime geliyorlar. Sana ve sana dair bir hezeyanın düşlemini kuruyorlar.

Bana öğrenemediğim bir kesiği anlat. Uzaklaşmak için yargılardan, bana bir kere daha dokun. Dokunduğunda kendimi kaybedeceğimi biliyorum.

Masanın karşı tarafını gözlüyorum. Masanın sessiz tarafını seçiyorum. Koyuyorum önüme düzinelerce peçeteyi. Islak bir aynadan dağılmış bir yüzü seyrediyorum. Boş bir sandalyeden kendimi seyrediyorum.

Bir cam sesi duyuluyor. Bir yaranın etrafını çiziyorum. Bir balkonda uzanıyorum. Bir salondan üzerime doğru ilerleyişini seyrediyorum. Bir kapının ardından kaçışı ve saklanışı seyrediyorum. Bana dair hiçbir söz söylenmiyor. Bana dair hiçbir düşünce sarf edilmiyor. Bu sıkıştığım yerin bir kesitini oluşturuyorum. Ağırlaşıyorum. Ellerimi olağanca kapatıyorum, kulaklarıma. Sessizleşiyorum. Sessizleşiyorum. Sessizleşiyoruz.

 

Yükselecekti karanlığın duyularını sessizliğe uğrayarak kışkırttığı derinliklerden;

Şiiri bir kopuşla anımsayacaktı. Daha sonrasını bilemeden; kaybedecek bir şeyi olamayacağını göstererek Dünya’ya!

Sizden alacaklarım burada! Kalbimin sıkıştığı bu yere evim diyorsunuz, hislerimin tükenişini seyrediyorum; hayatın akışına yoruyorsunuz.. Kaybolmanın bir seyrini yaşıyoruz.

Nasıl kurtulacağım? Nasıl bağışlayacağım? Zihnimde oluşturduğunuz boşluğu ne ile dolduracağım?

Ne ile yaşayacağım? Nasıl sonlanacağını, sana verdiğim sözü hangi karşılıklarla tamamlayacağımı düşünüyorum. Zihnimin sınırında seni beklerken; burada bir boşluk ve tanımı olmayan bir kesik görüyorum. Kesik! Her yaratımın sustuğu bu yerde, her güzelliğin biçiminin tükenip saydamlaştığı yeri düşünüyorum. Kendime dayanabileceğimi ve sana verdiğim sözü; yitirmemeyi aklımı ve yüreğimi,  tekrar dönebilmek için.  

Ulaşılmamaya çalışıyor, anonimleşmek istiyor. Bulunmamak ve saklanmak. Zihnine saklanmak ve kurtulmak, ne zaman oluşmağa başladığını bilemiyor. Kaç kere daha huzursuz olacağını bilemeden; uçurumun kenarına yaklaşacağını bilerek; derinliğini anlamağa çalışıyor.

Gerçeği anlamağa çalışıyor. Durgunluğunu seyrediyor. Sessizliği seyrediyor. Karanlığı seyrediyor. Bakıyor ve en çıplak haliyle; konuşuyor kendiyle, saklanabilmek için kaç kez daha kaybolmak gerekiyor. Her evin yıkıldığını, her sokağın sessizleştiğini biliyor.

28 Ekim 2021 Perşembe

 

Zihnimdeki kurgulara bir yenisi ekleniyor. Kendini daha gerçeğe yakın tutmak istiyor. Ellerinde tutmak ve bırakmamak. Delilik ve güzelliğin bir resmini, eğer var olacaksa bir daha yeniden düştüğü ve kalkmak istediği bu yerden kendini bir daha kurtarılmak için; ulaşılmak için; doyurabilmek için bir ince duyguyu, tekrar nefes almayı, tekrar dolaşabilmeyi, yiyebilmeyi, düşünebilmeyi, gezebilmeyi, sevebilmeyi, duyabilmeyi, kavrayabilmeyi, yaşayabilmeyi tekrardan hem de bir kere daha yeniden duymak istiyor.

Kırılıyor yeniden; artık hiçbir yer güvenli değil. Daha fazla tutamıyoruz onları, lütfen artık kendinizi muhafaza edecek bir mekan yaratın kendinize.

Aksi yönde olacak her uğraşı bir yitimden kurtarabilmek için; hangisini daha güzel ve daha anlamlı kılabileceğimizi düşünüyorum.

Bana bir kere daha aklı bağışlayacak hangi adımı biraz daha durgun gözlerle seyredeceğimi düşünüyorum.

 

Hayır! Yeter!,diyorum. Karşılaştığım tüm manzaraların bir adım sonrasına yetişebilmek istiyorum.

Burada, bu izbe yerde devam edebilmek için bir tarafa ait olabilmeyi bekliyorum. Kaçmaya çalışıyorum. Kalmaya çalışıyorum. Dinlemek için sessizliği, görebilmek için kapanmayı, dokunabilmek için hissizliği anlıyorum.

22 Eylül 2021 Çarşamba

 Yerinden doğruldu. Ne süredir vaziyetini anlamaya çalışıyor ve sakince etrafına bakınıyordu. Birkaç saat, birkaç gün, birkaç hafta. Kesik bir acı. Takip etmek üzere kollarına ;ulaşabileceği, giderek kendini belli eden, giderek yakınlaşarak boşluğa; ellerini sırtına, omuzlarına, bacaklarına ve ulaşabileceği her yerinde gezdirerek. Uzaklığı hesap edebilir misin? Hangi kayıtlarla? Zihnindeki boşluğu doldurabilir misin?  Karşıma alıyorum seni.

Küçülen gövdeni seyrediyorum. Çaresiz ve sancılı. Durmadan batırıyorum etlerine; parmaklarımı. Kaşıyorum durmadan, o ince duygu kaybolsun diye. Şefkatimle senin boğazına; avuçlarımı yüzünde seyrederek; gözlerinin içine bakıyorum. Kendime doğru çekiyorum. Suratıma bak. Zaman yavaşlıyor. Bir kere daha bizim için. Sana gösterdiğim tarafa doğru ilerle. Bir adım at. Bir adım daha.. Yavaşlamadan ilerle. Kaçmadan benden. Kendi ellerinle kilitleyeceksin. Üzerine kapandığını görünce karanlığın

Tanıdık olan o hissi hatırla. Hani seninle kurduğumuz ve yaşattığımız bir keresinde. Bozunacağını bilerek masumiyetin. Karşına çıkarak ve durarak öylece;

Benden uzak dur! Yaklaşma bana! Kirletiyorsun havayı ve suyu. Sanki tutuyorum elimde bir anlığına; o ince ve sıcak duyguyu. Hatırla derken sen bana. Aslında unut diyorsun; unut ve bırak kendini bana!

Şimdi doğruluyordu kirli ve çıplak zeminden. Gölgesiyle karşılaştı duvarda; kollarını kaldırdı ve kendisine rastlamak isterken karanlıkta. Hiçbir şeyin hareket etmediğine tanık oldu. Her şey yerli yerindeydi. Duvar, çatlaklar, hatta ses bile ona ulaşmağa çabalamıyordu. Öylesine durgundu her şey. Her şeyi yerli yerine koyuyordu manzara.

Zeminden ne yükseliyordu? Karnında hissetmeye başladı o’nu. İlerlemeye başladı, gövdesine, omuzlarına, kollarına ve ellerine.

Şimdi hissediyordu gölgenin kendisini. Yaratmıştı çıplak elleriyle o’nu. Şekil vermişti özenerek. Sevmiş ve beslemişti. Tutmuş ve sallamıştı. Sonra da çekip almıştı tereddüt etmeden. 

 

Nasıl öldüğüne gelince;

Bir kez anlaştı. Bıraktı kollarına kendini. Sardı köşesini, berisini, en ince yerlerini. Kırdı sanki sözün ve iyiliğin halesini. Tüm besinlerini aldı daha fazla acıksın ve istesin diye. An’ı ve hatırayı zedeledi. Titredi ,sarsıldı yeniden. Çöktü yalın ve sadece. Peki ne öğretilmişti? Neler söylenmişti? Nasıl anlatılmıştı bu üst yaratım o’na? Nasıl anlayabilmişti, en uç ve derin kaygılarından sıyrılarak? Karşısına aldığı; bir hışımla sözler savurduğu ve açıkça yaraladığı; güzelliği, saflığı, masumiyeti, erdemi. Hesap soruyordu ;kayıp zamana dayanarak. Geriye anlamsızlığı, boşluğu, kimsesizliği bırakan; benden ne istiyordu? Bana ne borçluydu? Hırpaladı ve aşağıladı. Büyük sorular; yüksek cevaplar; girişilmiş ve ürkütülmüş bir bağlanma şekli. Seni korkutuyor muyum?

Bana neler söylüyorsun? Hiçbir imkan kalmayana kadar tükettim. Hiçbir söz kalmamacasına arıttım. Elimde kalan son güzü bir hiç uğruna hem de alelade, söküp attım!

Şimdi benden hesap mı soruyorsun? Geriye kalan bu posanın ve sayıklamalarının bir fayda getireceğini mi söylüyorsun? Kim olduğunu zannediyorsun?

Beni bir parçan olarak kabul etmen için henüz daha

Bana bir kere daha dokunabilmen için dönüyorum yeniden. Beni görmüyor musun? Bu sorular da neyin nesi?

Bitti! Anlıyor musun?

Benimle konuşurken yüzüme bak! Gör diye gözlerimdeki ışığı ve ölümü. Terk edildi. Karalandı. Savaştı belki en ince sesiyle. Ellerinin içine bir kere daha baktı. Bir kere daha kuramamak üzere bir oyunu. Terk edildi kendisine verilen düzeni, uyumu.

 

Ne istiyorsun benden? İşte! Her şey yerli yerinde. Bir sürede değil, birkaç ömür boyunca. Sürecek bir çocuğun yitmesine. Mani olamayacak ışığın tükenmesine. Saflığı, güzelliği duyuracak; kasveti, çirkinliği sarf edecek. Peki şimdi nerede? Hangi tarafına saklıyor o’nu? Neden sürekli gizliyor? Neden bırakmak istemiyor? Battı. Silkindi. Ulaştı. Sağalttı. Dönüştürdü. Ezdi. 

 

Bir sona adım ve adım yaklaştı.  

20 Eylül 2021 Pazartesi

 

Eğer başlayabilseydim yeniden, tertemiz halimle. Ellerine al isterdim, tut en yalın halinle. Bozunmadan , ister tut sımsıkı avuçlarının içinde, çiğne. Düşür, üzerinde yükselen sancıları al, sakla. Sana vermek isterdim hep aynı sadelikte. Sözcüklerin en saf halini geçen zamanın, yok oluşun ve hatırlamamanın.  

Bir köşede unutulmuş. Hep aynı sokağın başından

Hasta bir adam. Sana bakıyorken; lütfen üzülme! Bir kere daha geçseydim eğer ufak adımlarla sana bakabilsem ve güzelliğini tutabilseydim yüreğimle; anla isterdim. Anlama yakın her şeyi kaybettiğimi. Her yönün tükendiğini. O’nu alıp gezdirebilseydim kollarımda, sonuna kadar gitsem döndüğümde tanıyabileceksin diye,

En güzel şarkıları söylerdim o’na en hakir duygularımı açardım. Geçecek; seninleyim derdim. Alışacağız; iyileşeceğiz. Bir kez daha küçülerek seyrederken, gözlerini

Tanımanı isterdim o’nu.

Tanımanı ve sahiplenmeni. Sana henüz açmayacağım, biraz daha bekle. Güzelliği yeniden yaratacağım. Sana bakarak, senin tabiatınla. Beklemen için bir güz daha, sana hiç okumadığın hiç söylenmemiş sözler fısıldayacağım. Rahat ve sakince uyu diye. 


 

Küçük oyunlarımızı gördün mü? Kurduğumuz dünyayı. Çocukça ve muzırca bir merak. Nefret ve aşkla. Beni bir kez daha yıkıyoruz. Şimdi en temiz haliyle. Güzelliği yeniden tanımlıyoruz. Yıkımın ortasında güne bakan ne varsa; adım adım yaklaşıyoruz. Sabırla ve gururla. Karşıma gelmek ve bana bakmak ister miydin? Anonimleştirmeden ve durarak. O en kör noktayı keşfetti. Diğeri tereddüt etmeden bir kez ateşe verdi tüm korkularını. Dizlerinin bağı çözüldüğünde yani boylu boyuna değil de sürüklenmeden tuttu ateşi elleriyle ve izledi en yalın haliyle. Şimdi uzak görünümlerin ardına kurduğu o kimseyi, uzak taraflarını, sakinliğini ve aşk’ını gerçekleştirmek istiyor yeniden. Arzularını. En uç ve en yakışıksız şekilde. Diğeri dişlerini gösterdi durmadan. Beriki onu uyardı. Sona doğru gelirken hep bir an, aynı şekilde gerçekleşti. Aynı insanlar, tavırlar, sakınmalar, durgunluklar. Ritim uydurdu kendine. Bir hikayeyi en başından unutmak istedi. Taşıdı üzerinde zehir zemberek ağızıyla. Öpmek istedi, okşamak ve sevmek. Diz çökmesini istedi, teslim almak, sahip olmak ve düşürmek.

O ne yaptı? Ne söyledi? Nereye gittiyse bir kez daha kendini inandırmak istedi.